30 Kasım 2010 Salı

Zaman geçer, her şey değişir...


Bugün yazmak istedim. Aslında uzun zamandır başlamak istiyorum ama ha bugün ha yarın derken günler geçiyor, her geçen güne de üzülüyorum, bir gün silinip giderse hafızamdan diye. Yazmak lazım, her geçen günü, her hatırayı kaydetmek, saklamak açıp açıp bakmak lazım, içerde yer açmak lazım kendimize! Şimdi uzun uzun, yazmanın faydalarına girmeyeceğim tabii, o daha önceden yazılmış paylaşılmayı bekleyen apayrı bir konu ;)
(Ve yeni bir blog konusu)...
Buradan devam ediyorum; çünkü çok şey değişmiş o zamandan bu zamana. Vapur seferlerim azalmış, bitmiş, tekrar başlamış, tekrar azalmış. Haydarpaşa'm yanmış ya da yakılmış. Hastalıklar olmuş, zor kararlar verilmiş belki de verilememiş, çaresizlik hissedilmiş ama her şey kötü de gitmemiş tabii güzel haberler gelmiş, yeni başlangıçlar yaşanmış ünlemler dev soru işaretlerini yenmiş! :)
Dersler alınmış en en en önemlisi:
Her başlangıç zordur.
İyiler kötüleri yener.
Karanığın en koyu olduğu an güneşin doğmaya en yakın olduğu andır.
En büyük zenginlik sağlıktır.
En değerli şey senin mutluluğunu isteyen, sana destek olan insanların varlığıdır.

Bir de güzel bir alıntı yapalım bu yazıya Mevlana'dan:

Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde,
bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde sakın pes etme;
çünkü orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır....

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Vapur maceram hemen hemen 1 ay önce başladı.Her gün Anadolu yakasından Avrupaya geçmenin en stressiz yoluydu Kadıköy Beşiktaş vapuru...
Kırk yılda bir kullandığım bu koca kayığı hergün kullanmaya başladığımda değişik bir dünyada buluverdim kendimi, insanların perdelerini araladıkları bir mola yeriydi vapur sanki...
Hergün yaklaşık 20 dk. süren bu yolculuk insanları tanımanın, gözlem yapmanın, farkında olmanın en uygun yoluymuş meğer.. Bir ayda bunu gözlemledim.Diğer bir ayı da yazmaya karar verdim.
İşte size Vapur İnsanları....

Dün bindim vapuruma hınca hınç kalabalıkta yürüyorum, o kadar da kalabalık ki aklımdan "bi de yer kalmazmış ayakta gideriz artık" die geçiriyorum.Bilmiyorum ki vapur kültürüm yok benim;otobüslerle haşır neşirim ben :) o tırsak düşünce sonrasında yer sevdasına düşmeden bulduğum ilk yere süzülüp oturdum.
Yanımda iri yarı bi teyze vardı gözlerini yol boyu açmadı.Güzel değildi hiç teyze. Bi an gözlerini açıp gülümsediği geldi aklıma, utandım :( içten bir gülümseyişten daha güzel ne vardı ki hayatta...
Teyzenin yan sırasında genç bi kadın vardı adı Yasemin olsun. Yüzü dikkatimi çekti.Makyajı çok güzeldi benim yüzümde makyaj öyle durmuyo hemen gidiveriyor hoş kadın Yasemin tipik sarı röfleli saçlarına rağmen hoş :)
Hafiften yaklşmaya başlayınca iskeleye kalktım kapı tarafında bekleyeyim dedim.Benden acelecileri de varmış. Biri Marcos benim deyişimle ;) Kulğında kulklık müzik dinliyor ne dilemesi yaşıyor çalıyor hatta :))) vardır ya hani filmlerde bir güç bedeni ele geçirir o hareket ettirir vücudu kasarak.İşte aynen öyle :) Uzun boylu yabancı tiplere benzeyen biri. Kolunda tüylerin fazlalığından okunamayan bir dövme sırtında Yarısı t-shirtn içinde kaldığı için çözemediğim başka bir tane daha falan böle bi marcos :))
Ön sıraya olan ilgim dağılınca iç taraflara bakmaya başladım. Gazete okuyan bir amca çekti dikkatimi. İçim buruldu hiç acelesi yoktu.Bense erkenden dikildim kapının önüne bir bekleyenim var diye...Hiç geçmesin istedim aceleci halim, umutlarım heyecanlarım hiç bitmesin...